10 Eylül 2008 Çarşamba

Uyku!

Evet Uyku... İlk olarak uyku ile başlamak lazım. Çünkü uyku hayatımızın yarısına yakınını alıyor. Eğer uykusuzluk sorunu ile muzdaripseniz, bu sizin için geçerli değil elbette. Ancak bu seferde işteki verimlilik düşerek bir nevi uykuda geçirdiğiniz zamanı kaybediyorsunuz.

Aslında uyku gereksiz bir şey değil. Bunu kısarak hayatımıza daha çok vakit kazandırmanın anlamı yok. Gerçi azaltmak için biliminsanları her geçen gün çalışıyorlar. Ama bir şekilde vakit kazansanız bile yukarıda bahsettiğim uykusuzların verim düşüklüğü söz konusu olacaktır. Öyleyse fazla uzatmadan şu sonuç çıkıyor: Herhangi bir uyku rahatsızlığınız yoksa mutlaka uyumalıyız ya da düzenli uyumalıyız.

Düzenli Uyumak...

Bu bize çocukluğumuzdan beri söylenir. Ama iş ve zevk için çiğnediğimiz kurallar arasında yer alabilir. Ama ne olursa olsun fazla uyumamak bence daha önemli. Çünkü fazla uyuduğunuzda bu sefer uykunun esiri oluyorsunuz!

Nasıl mı? Bilmem, belki uyuşuyoruz. Aslında hepimiz bunun ne demek olduğunu biliyoruz. Yani fazla uyuduğumuzda yataktan kalkamayacak kadar uyuşuk olmuşuzdur. Demek ki yol yakınken kalkmasını bilmeli.

Okuduğum bazı makalelerde bir anda kalkıp güne başlamayı önerirken ünlü birisinden duyduğum ve onun gözlemlediği kadarıyla kediler gibi kalkmalıymışız. Yani önce yuvarlanıp sırt üstü uzanır durumdayken vücudumuz germek, sonra esnemek, tekrar gerilmek, yuvarlanmak, hafiften gözlerimizi açmak ve artık tüm kaslarımızı gerip kemikleri yerine oturttuktan sonra kalkmak. Hatta kalktıktan sonra tıpkı kedilerin ön ayaklarını uzatıp gövdesini ters S harfi gibi yapmaları gibi tekrar gerilmek. Tabi kedi gibi değil...:)

Gerçi bu kalkış şekli kişiden kişiye göre değişiyor. Kimisi kahve içmeden ve/veya duş almadan tamamen uyanmış/kalkmış sayılmazken kimisi kalktığı gibi yüzünü yıkamadan giyinmeye bile başlayabilir.

Ama bu konuda anlaştık sanırım: Fazla uyumayacağız!

İyi Uyumak

Normal de uyusak, çok da uyusak, eğer kaliteli bir uyku çekmediyseniz yine bir faydası olmayacak. Bir nevi boşa kaybettiğimiz vakit anlamına gelecek. Öyle ya, dinlenemiyorsak uyuyup niye boşa vakit harcayalım. O zaman uyumadan evvel kahve gibi uyarıcılar içmemek, saat kolye gibi şeyleri üzerimizden çıkarmak hatta elektro manyetik enerji yayacak telefonlarımızı bile kapamak gerekecek. Bunun gibi bir sürü öneri var. Sanırım bu önerilere uymak bize kötü bir uykuda kaybettireceği zamandan daha çok olamaz.

İkinci uyku!

Belki şahsi olacak ama ben günde iki parça halinde uyuyunca kendimi daha iyi hissediyorum. Sanki uyku daha verimli oluyor. Bu sizin için geçerli olmayabilir ama denemediyseniz öneririm.

Aslında dünyaca bilinen Meksikalılar'ın Siesta (öğle uykusu) meşhurdur. Sadece onlarda mı Müslümanlar'ın Kaylule'si de aynı şey. Yani Araplar da tıpkı Meksikalılar gibi öğleyi uyuyarak geçiriyor. Tabi bu her iş kolu için mümkün değil. Kimisi de mide sorunları nedeniyle öğlen uyumamayı tercih edebilir. Çünkü öğle tatilinde genelde insanlar karınlarını doyurur. Ama yumuşak bir koltuk üzerinde şekerleme yapmanın ne mahsuru olabilir ki!

Malumunuz gün 24 saat! Bazılarımız daha çok olmasını istese de güneş tekrar aynı yerden doğduğunda geçen süre bu kadar. Yapabilecek çok şeyimiz yok. Ancak fırsatları iyi değerlendirmek bize zaman kazandırabilir. Evet, ikinci bir uykudan bahsediyorum.

Çoğumuz otobüste giderken uyuyan insanlar görmüştür. Hatta belki siz de ayakta olsanız bile bu şekerlemeyi yapıyor olabilirsiniz. Maalesef bu bir sorun çünkü insanlar geçmiş çağlara göre daha çok yoruluyorlar. Dolayısıyla işe gidiş gelişlerde uyuklamayı tercih ediyoruz. Açıkcası uzmanı değilim ve bunun faydası olup olmayacağını bilmiyorum. Ama yeteri kadar uyuduysanız ve kalitesi normalin altında değilse böyle bir şeye ihtiyaç duymamız lazım. Bu durumda sorunu gece uykularında aramalıyız. Yoksa çok mu geç yatıyoruz?

Eğer normal uyuduğumuz halde yine uyumak istiyorsak, o zaman gün içerisinde bir yolunu bulup 15 dakikalığına da olsa bir yerde gözleri dinlendirmeliyiz. Araplar ve Meksikalılar yapıyor da bizim neyimiz eksik...:)

Artık burada bitiriyorum çünkü çok çok uzun bir yazı olmuş. Okuyana helal olsun...

Hiç yorum yok: